SALMAK ne Demek Almanca - Almanca Çeviri

Fiil

Salmak Turkce kullanımına örnekler ve bunların Almanca çevirileri

{-}
  • Colloquial category close
  • Ecclesiastic category close
  • Ecclesiastic category close
  • Programming category close
  • Computer category close
Ben bacaklarının salmak için gidiyorum.
Ich werde ablassen auf seine Beine.
Saçmalık. Habis Yılanı salmak.
Ich muss die Böse Schlange befreien. Unsinn.
Niye Habis Yılanı salmak istiyorsun?
Warum wollt Ihr die Böse Schlange befreien?
Onu salmak zorunda kalabiliriz, ama onu yakalayacağız.
Wir müssen ihn vielleicht heute gehen lassen, aber wir werden ihn kriegen.
Alison, 48 saat sonra adamı salmak zorundalar.
Alison, sie müssen ihn nach 48 Stunden freilassen.
Combinations with other parts of speech
De Foixyı salmak için her şeyi yapar.
Er würde alles tun, damit De Foix freigelassen wird.
Bu adamı sokaklara tekrar mı salmak istiyorsun?
Willst du diesen Kerl wieder auf die Straße lassen?
Hedefi fenomon akımına maruz bırakıp üzerine arıları salmak.
Noch was.- Ziel mit Pheromonen beschießen und Killerbienen freisetzen.
Bir şey çıkmadı, onu salmak zorunda kaldık.
Wir konnten ihm nichts nachweisen und mussten ihn gehen lassen.
Her neyse, benim kuralım geleceği olan herkesi hâlâ 20lerindeyken salmak.
In der Regel lasse ich jeden frei, solange er mit unter 30 noch eine Zukunft hat.
Onları etrafa öyle salmak istersiniz ki bölgenizi en iyi şekilde kapsasın.
Man will sie so freisetzen, dass man eine gute Flächendeckung bekommt.
Bilmiyorum. Ama bu veyaarabadaki DNA olmadan… onu salmak zorunda kalacağız.
Ich weiß nicht. Aberohne das Video oder die DNA vom Auto müssen wir ihn freilassen.
Büyük çoğunlukla korkuya kapıldılar: Terörizmin yöntemi de budur, korku salmak.
Zum großen Teil haben sie Angst gehabt: Das ist ja die Methode des Terrorismus, Angst einzujagen.
Her şey hayatta kalmakla ilgili; zira daha fazla polen salmak bitkilerin hayatta kalma şansını artırıyor.
Es geht ums Überleben; Pflanzen, die mehr Pollen freisetzen, haben den Überlebensvorteil.
Onu zayıflatıImış, savunmasız bırakıImış halde mezara kilitlemek… Ve üstüne bunu salmak!
Sie schwach und hilflos in ein Grab zu sperren… und das hier auf sie loszulassen.
Basitçe ifade etmek gerekirse, GHRP-2, insan büyüme hormonunu hipofizden salmak amacıyla mükemmel bir şekilde tasarlanmıştır.
Einfach ausgedrückt, ist GHRP-2 perfekt mit der Absicht entworfen, menschliches Wachstumshormon aus der Hypophyse freizusetzen.
Narkotik, onun kimyasal maddeleri satın aldığına dair kanıt bulmuşlar… ama dağıtıcı onun yüzünü tespit edemedi… bu yüzden de Hesteri salmak zorunda kaldılar.
Also mussten Sie Hesters freilassen. Drogendezernat fand Hinweise auf den Kauf von Chemikalien, aber der Zulieferer konnte ihn nicht.
Bir grup silahlı suçluyu Medellin sokaklarına salmak… zaten kontrolden çıkmış yangına benzin serpmek gibi bir şeydi.
Wie Benzin in ein Feuer zu gießen, das schon außer Kontrolle war. Aber eine gut bewaffnete Bürgerwehr auf die Straßen von Medellín loszulassen.
Kendini yine kamu güveni bazlı bir pozisyona sokmaya çalışırsan… savaş köpeklerini salmak zorunda kalırım.
Wenn du versuchst, eine Position mit öffentlichem Vertrauen zu bekommen, werde ich gezwungen sein, die Kampfhunde loszulassen.
Ama iyi silahlanmış bir grup kanun kaçağını Medellinin sokaklarına salmak… Hali hazırda kontrolden çıkmış bir yangına benzin dökmekten farksızdı.
Aber eine gut bewaffnete Bürgerwehr auf die Straßen von Medellín loszulassen, war, wie Benzin in ein Feuer zu gießen, das schon außer Kontrolle war.
Aday olursan, kendini yine… kamu güveni ve yetkisi bazlı bir pozisyona sokmaya çalışırsan… savaş köpeklerini salmak zorunda kalırım.
Dann bin ich gezwungen, die Kampfhunde loszulassen. mit öffentlichem Vertrauen und Amtsgewalt zu bekommen, Also wenn du kandidierst, wenn du versuchst eine Position.
Narkotik, onun kimyasal maddeleri satın aldığına dair kanıt bulmuşlar amadağıtıcı onun yüzünü tespit edemedi bu yüzden de Hesteri salmak zorunda kaldılar.
Drogendezernat fand Hinweise aufden Kauf von Chemikalien, aber der Zulieferer konnte ihn nicht bei der Gegenüberstellung erkennen, also mussten Sie Hesters freilassen.
Bir iblis saldırırsa falan diye ertelemek istemez misin?
Das solltest du verschieben, falls ein Dämon angreift.
Saldıracak iblislerimiz olduğunu duydum?
Ich habe gehört, dass uns Dämonen angreifen?
Sivri uçlu sopayla saldıran biri gibi?
Wie jemand, der mit einem spitzen Stock angreift.
Ama Steinerın saldıracağını düşünmüyorsunuz değil mi?
Aber Sie glauben nicht, dass Steiner angreift,?
Stannis Çamur Kapısına saldırırsa planımız ne olacak?
Wenn Stannis das Schlammtor angreift, was ist dann unser Plan?
İpi sal, biraz yüksel ben de alttan girip yolunu keseceğim.
Lass etwas Leine und gewinn Höhe und ich gehe nach unten und schneide seine Leine.
Eğer baş rahibe şimdi saldırırsak, Şerifin yalanlarını doğrulamış oluruz.
Wenn wir den Abt jetzt angreifen bestätigt das nur die Lügen des Sheriffs.
Önce biz saldırırsak hayatta kalma şansımız yok.
Wenn wir angreifen, überleben wir es nicht.
Sonuçlar: 30, Zaman: 0.0378

En çok sorulan sözlük sorguları

Turkce - Almanca