VAKIT YOKTU ne Demek Almanca - Almanca Çeviri

• keine Zeit

Vakit yoktu Turkce kullanımına örnekler ve bunların Almanca çevirileri

Ama vakit yoktu.
Die Zeit drängte.

Kaçmak için vakit yoktu.
Keine Zeit, um zu entkommen.

Vakit yoktu ki.
Dazu war keine Zeit.

Buna vakit yoktu.
Ich hatte keine Zeit.

Ama ısıtmaya vakit yoktu.
Zum Aufwärmen war keine Zeit.

Ama tanıştığınız gün, buna ayıracak vakit yoktu.
Doch an jenem Tag blieb dafür keine Zeit.

Kaybedecek vakit yoktu.
Die Zeit drängte.

Adamakıllı alışveriş yapacak vakit yoktu.
Keine Zeit gewesen um richtig einzukaufen.

Fazla vakit yoktu.
Ich hatte ja kaum Zeit.

Çocuk olmak için vakit yoktu.
Keine Zeit, um Kind zu sein.

Kaybedecek vakit yoktu, acilen bir şeyler yapmam gerekiyordu.
Es gab keine Zeit zu verlieren, es musste sofort etwas dagegen unternommen werden.

Oraya gelirdim. Vakit yoktu ki.
Dazu war keine Zeit.

Cankurtaran botlarını indirmek için vakit yoktu.
Es blieb keine Zeit, die Rettungsboote abzulassen.

Yeterince vakit yoktu.
Er hatte ja keine Zeit.

Hughun hayatı tehlikedeydi, ve yeterli vakit yoktu.
Hugh war in Gefahr, ich hatte keine Zeit.

Yeni pusula bastıracak vakit yoktu. Ben de kullanmalarına izin verdim.
Wir hatten keine Zeit, neue zu drucken, also erlaubte ich ihnen, die fehlerhaften zu verwenden.

Açıkçası buna pek vakit yoktu.
Ehrlich gesagt war dafür nicht viel Zeit.

Ama kedere vakit yoktu.
Aber ich hatte keine Zeit zum Jammern.

Öyle bir maceraydı ki içmeye vakit yoktu.
Es war so ein Abenteuer, dass gar keine Zeit zum Trinken blieb.

Yeni maceralara vakit yoktu.
Für andere Abenteuer blieb keine Zeit.

Maalesef programda değişikliği yapmaya vakit yoktu.
Leider war keine Zeit, um das Programm zu korrigieren.

Veda etmek için vakit yoktu.
Keine Zeit, zum verabschieden.

Maalesef programda değişikliği… yapmaya vakit yoktu.
Leider war keine Zeit mehr für eine Korrektur des Programms.

Tanımak için vakit yoktu.
Zum Kennenlernen blieb keine Zeit.

Slogan? Slogan''! Bir şeyler düşünmeye vakit yoktu.
Schlagwort? Ich hatte noch keine Zeit, um mir eins auszudenken. Was?

Karışıklık falan yoktu. Bir karışıklık oldu ve vakit yoktu, işleri karıştıran da ben olduğum için.
Es gab ein Durcheinander, und dann war es zu spät.

Bir şeyler yapmak için vakit yoktu.
Es blieb keine Zeit, um irgendwas zu tun.

Köpek ayarlayacak vakit yoktu.
Es gab keine Zeit, Hunde zu organisieren.

Randevu almak için vakit yoktu.
Wir hatten keine Zeit, einen Termin zu machen.

Gidip insanlara anlatacak vakit yoktu.
Es war keine Zeit, es jemandem zu erzählen.