OTURMAK Meaning in English - translations and usage examples

• sit
• to live
• a seat
• sitting
• sittin
• sat

Examples of using Oturmak in Turkish and their translations into English

Oturmak için beklemeyecek.
No waiting for a seat.

Bu odada daha fazla oturmak yok.
No more sittin' in this room.

Sadece oturmak için bayım.
Just for a seat, mister.

Genç kız kardeşle oturmak.
Sat youth settings with his sister.

Oturmak istemediğine emin misin?
You sure you don't want a seat?

Bir daha büfede oturmak yok.
No more sittin' at lunch counters.

Sıkıca oturmak bir seçenek değil.
Sittin' tight is not an option.

Sybil arkada, bense tam önde oturmak istiyorum.
Sybil wants a seat in the rear, I want one up front.

Oturmak istemediğine emin misin John?
You sure you don't want a seat?

Teresa, masada oturmak için bedel ödedi.
Teresa paid for a seat at the table.

Biliyor musun, hep neyi olan bir evde oturmak istedim?
Know what I always wanted to live in a house with?

Orada oturmak dışında… ne yapıyorum ki?
Except sittin' there? What am I doin?

Neden kendi evimde oturmak isteyeyim?
Why would I want to live in my own house?

Kokpitte oturmak varken neden depoya girsin ki?
Why ride in a pod when you got a seat in the cockpit?

Ben de. Seninle burada oturmak çok güzeldi.
Me too. It was nice sittin' here with you.

Portlandda bir otel odasında tek başına, arkadaşsız, yalnız başına oturmak.
Sat in a hotel room in Portland all by yourself.

Ben de. Seninle burada oturmak çok güzeldi.
It was nice sittin' here with you.- Me, too.

Philiple oturmak istemiyormuş ama onun kardeşi ile evliymiş.
Didn't want to live with Philip, but she's married to his brother.

Nehrin yanı başında oturmak beni tamamlardı ♪.
Sat by the river and it made me complete♪♪ Ooh, ooh♪.

Portlandda bir otel odasında tek başına, arkadaşsız, yalnız başına oturmak.
Sat in a hotel room in Portland all by yourself, no friends, alone.

Biraz kaktüs üzerine oturmak zorunda kalmış, doğru mu?
And he had sat on some cactus, right?

Ç ünkü artık kimse senin gibi tehikei tipere oturmak istemiyor.
Because nobody wants to live next door to people like you.

Normalde burada oturmak için yaptığın rican düşünülmezdi bile.
Normally your petition for a seat here would not have been considered.

Biliyor musun Peg, seninle burada böyle oturmak güzelmiş.
Sittin' here like this with you. You know, Peg, it's kind of nice.

Senin gibi tehikei tipere oturmak istemiyor. Ç ünkü artık kimse.
Because nobody wants to live next door to people like you.

Bir sürü para kazanıp annenle bir dairede oturmak istiyorsun.
You want to make tons of cash to live in an apartment with your mom.

Herkes katilin oturduğu yerde oturmak istiyor ve katilin o olduğunu düşünüyordu.
Everybody wanted to sit where the murderer sat, and everybody thinks he did.

Burayı o kadar boktan hâle getireceğim ki kimse burada oturmak istemeyecek.
So no one will want to live here.- i'ma make this place even shittier.

Kızınla ve at kuyrukluyla oturmak istememeni anlıyorum.
I get why you wouldn't want to live with your daughter and the ponytail.

Ben de kilidi olmayan Xanax fabrikasının yanında oturmak istiyorum… ama olmuyor işte.
And I want to live next to a Xanax factory, with no locks.