ACCELERATES ne Demek Turkce - Turkce Çeviri

• hızlandırır
• hızlandırıyor
• hızlandıran

Accelerates Ingilizce kullanımına örnekler ve bunların Turkce çevirileri

This accelerates the melt.
Bu da erimeyi hızlandırır.

But his brain wave activity accelerates.
Ama beyin dalga aktivitesi hızlanıyor.

Miyazaki accelerates his steps.
Miyazaki adımlarını hızlandırıyor.

Take a particle whose movement accelerates.
Hareketi hızlanan bir partikül alın.

Heat greatly accelerates the process.
Isı, bu süreci oldukça hızlandırır.

Accelerates the pulse, overworks the heart.
Nabzı hızlandırır, kalbi fazla çalıştırır.

The loss of ice accelerates warming.
Buzların kaybı da ısınmayı hızlandırıyor.

Once the patient loses consciousness. The spread accelerates.
Hasta bilincini kaybettiğinde yayılma hızlanıyor.

It's a hormone that accelerates the contractions.
Kasılmaları hızlandıran bir hormon.

Which accelerates the armature and projectile down barrel.
Bu da armatürü hızlandırıp mermiyi namluya doğru itiyor.

The sea water actually accelerates dehydration.
Deniz suyu aslında su kaybını hızlandırır.

Warming accelerates the loss of polar ice.
Isınma, kutup buzlarının kaybını hızlandırıyor.

Great, well, that definitely accelerates the process.
Harika, iyi, bu kesinlikle süreci hızlandırır.

Spirulina accelerates recovery and improves defenses.
Spirulina, iyileşmeyi hızlandırır ve bağışıklığı artırır.

And I possess within me a symbiote that accelerates healing.
Ve ben içimde iyileşmemi hızlandıran bir ortakyaşam taşıyorum.

Probably accelerates plant metabolism.
Muhtemelen bitkinin metabolizmasını hızlandırıyordur.

Imagine the 21st century, if global warming accelerates.
Eğer küresel ısınma hızlanırsa 21. yüzyılda neler olacağını hayal edin.

The ocean itself accelerates global warming.
Okyanusun kendisi, küresel ısınmayı hızlandırıyor.

The statolith's inertia causes it to push against the setae when the animal accelerates.
Statolitin eylemsizliği, hayvan hızlanırken statolitin setaya karşı itilmesine neden olur.

Vestra said activity accelerates the poison.
Vestranın söylediğine göre hareket zehiri hızlandırıyormuş.

This just accelerates the process, that's all. They're getting killed anyway.
Bu sadece süreci hızlandırıyor, o kadar. Zaten öldürülecekler.

They're getting killed anyway. This just accelerates the process, that's all.
Bu sadece süreci hızlandırıyor, o kadar. Zaten öldürülecekler.

Spirulina accelerates recovery and improves immunity.
Spirulina, iyileşmeyi hızlandırır ve bağışıklığı artırır.

They're getting killed anyway. This just accelerates the process, that's all.
Zaten öldürülecekler. Bu sadece süreci hızlandırıyor, o kadar.

This just accelerates the process, that's all. They're getting killed anyway.
Zaten öldürülecekler. Bu sadece süreci hızlandırıyor, o kadar.

Contact with undeveloped civilizations, only accelerates their destruction.
Gelişmemiş uygarlıklarla temas kurmak, sadece onların yok oluşunu hızlandırır.

That greatly accelerates an investigation and also provides you credible information.
Bu, soruşturmayı hayli hızlandırıp güvenilir bilgiler sağlayacaktı.

This bug is a rapidly mutating pathogen that accelerates its host's lytic cycle.
Konağının litik döngüsünü hızlandıran… hızlı mutasyona uğrayan bir patojen.

When robert accelerates the bowls, the physical force he exerts has the same effect.
Robert kaseleri hızlandırdığında, uyguladığı fiziksel kuvvet aynı etkiye sahiptir.

The decline of Rome accelerates as the barbarians dismantle the once great empire.
Barbarlar bir zamanların büyük imparatorluğuna… darbe vurunca, Romanın çöküşü hızlanır.