What is the translation of " WON'T HAVE TO GO " in Turkish?

• gitmek zorunda
• gitmek zorunda olmayacak

Examples of using Won't have to go in English and their translations into Turkish

You won't have to go.
Gitmene gerek kalmaz.

Then Harold won't have to go.
Harold gitmek zorunda kalmayacak.

You won't have to go through town.
Kasabadan geçmek zorunda değilsin.

They can get a new visa and won't have to go back to Korea.
Bana yeni bir vize verebilirler böylelikle Koreye gitmek zorunda kalamayacağım.

You won't have to go tomorrow.
Yarın gitmek zorunda kalmayacaksın.

Maybe she won't have to go.
Belkide gitmek zorunda kalmaz.

Won't have to go to school.
Okula gitmek zorunda olmayacak.

Then I won't have to go.
O zaman gitmek zorunda kalmam.

Won't have to go to school.
Okula gitmek zorunda kalmayacak.

Maybe she won't have to go.
Belki de gitmek zorunda kalmaz.

Won't have to go to school. What fun!
Okula gitmek zorunda olmayacak. Ne?

Maybe you won't have to go.
Belki gitmek zorunda kalmazsın.

Won't have to go to school. What fun!
Okula gitmek zorunda kalmayacak. Ne?

Maybe Rose won't have to go.
Roseun gitmesine gerek kalmayabilir.

I won't have to go to school?
Olmayacak mıyım? Okula gitmek zorunda.

Then you won't have to go alone.
Yalnız gitmek zorunda kalmazsın.

Won't have to go too far to pray for forgiveness.
Tövbe etmek için çok uzağa gitmen gerekmez.

Maybe she won't have to go back.
Geri gitmek zorunda kalmaz belki.

Won't have to go too far to pray for forgiveness.
Af dilemek için çok uzağa gitmeye gerek kalmadı.

You won't have to go.
Gitmek zorunda değilsin.

Won't have to go too far to pray for forgiveness.
Affedilmek için dua etmeye uzağa gitmemiz gerekmez.

Seppala won't have to go as far.
Seppala daha az mesafe gidecek.

You won't have to go to court.
Mahkemeye gitmene gerek yok.

What fun! Won't have to go to school?
Okula gitmek zorunda olmayacak. Ne?

You won't have to go anywhere.
Bir yere gitmenize gerek yok gibi görünüyor.

What fun! Won't have to go to school?
Okula gitmek zorunda kalmayacak. Ne?

Tom won't have to go there anymore.
Tom artık oraya gitmek zorunda kalmayacak.

Tom won't have to go to Boston this month.
Tom bu ay Bostona gitmek zorunda kalmayacak.

People won't have to go to an offset printer.
İnsanlar ofset yazıcıları kullanmak zorunda olmayacak.

My son will not have to go.
Oğlum gitmek zorunda kalmazsınız.