What is the translation of " FOSSILISED " in Turkish?

• fosilleşmiş
• fosil

Examples of using Fossilised in English and their translations into Turkish

Fossilised, Mervyn!
Eskidi Mervyn!

They look like fossilised easter eggs.
Fosilleşmiş Paskalya yumurtasına benziyor.

Oh, yes. Any older and it would be black and fossilised.
Daha eski olsa siyah ve fosilleşmiş olurdu. Evet.

Packing up fossilised Goa'uld for transport back to Earth.
Goauld fosillerini paketleyip Dünyaya gönderiyordu.

But by that time, the Ottomans had become almost fossilised.
O zamana kadar Osmanlılar neredeyse fosilleşmişlerdi.

We would be stuck fossilised in the ice, like a big ice cube.
Sıkışıp fosilleşirdik. Tıpkı büyük bir buz küpü gibi.

Which was correct. The whole business with the fossilised dinosaur skeletons.
Bu doğruydu. Şu fosilleşmiş dinozor iskeleti olayı.

Fossilised remains of sauropods have been found on every continent, including Antarctica.
Antarktika dahil olmak üzere tüm kıtalarda fosil buluntularına rastlanır.

The whole business with the fossilised dinosaur skeletons Which was correct.
Bu doğruydu. Şu fosilleşmiş dinozor iskeleti olayı.

Coal was, in essence, an immense store of fossilised sunshine.
Kömür, temel olarak, fosilleşmiş güneş ışığı için büyük bir depoydu.

These are fossilised bone fragments… that were gathered at the bomb site in Dallas.
Bu üzerinde çalıştığım… fosilleşmiş kemik kalıntıları… Dallastaki patlama alanından elde edildi.

She walks into Khal Drogo's funeral pyre with fossilised dragon's eggs.
O içeri girer Khal Drogonun cenaze töreni fosilleşmiş ejderhanın yumurtaları ile.

Mingled among the fossilised bones of extinct mammals, he found fossilised sea shells.
Nesli tükenmiş memelilerin fosilleşmiş kemiklerinin arasında karışmış, fosilleşmiş deniz kabukları buldu.

But then we would switch to brushes and dental picks to uncover the delicate fossilised bone.
Sonra da fırça ve diş aletleriyle narin fosil kemiklerini açığa çıkarmaya çalışıyorduk.

The fossilised remains of some of the earliest of them have been found in the rocks of these bleak Welsh hillsides.
Bu kasvetli Galler yamaçlarındaki kayalarda bazı en eski bitkilerin fosilleşmiş kalıntıları bulundu.

Some stone types, such as limestone, are commonly found to contain fossilised Foraminifera.
Kireç taşı gibi bazı taş türleri, yaygın olarak fosilleşmiş foraminifer içerdiği bulunmuştur.

The fossilised molar of an elephant of gigantic proportions was presented to the Paleontology Museum of the University of Athens.
Filin dev donanımlı fosil dişi Atina Üniversitesi Paleontoloji müzesinde sergilenmektedir.

Strolling along this battered cliff face, Darwin came across some gigantic fossilised bones.
Oyuklu uçurum yüzü boyunca dolaşırken, Darwinin bazı devasa fosilleşmiş kemiklerle karşılaştı.

Fossilised teeth of Homo sapiens dating to 125,000-80,000 BC have been discovered in Fuyan Cave in Dao County in Hunan.
Sene öncesine tarihlendirilen bır Homo sapiensin fosilleşmiş dişleri, Hunan-Dao İlçesindeki Fuyan Mağarasında bulundu.

We know this because hidden in a remote cave, scientists found the fossilised remains of some of those elephants.
Bunu biliyoruz çünkü gizli bir mağarada bu fillerden kalan fosiller buldular.

This fossilised tree sap, which we call amber, waited for millions of years with the mosquito inside until Jurassic Park scientists came along.
Bizim kehribar dediğimiz bu fosilleşmiş ağaç özsuyu… milyonlarca yıl, içindeki sivrisinekle birlikte.

However hard he looked, he could find in the rocks none of the usual signs of fossilised life.
Ne kadar bakarsa baksın, kayalarda fosilleşmiş yaşamın genel işaretlerinin hiçbirini bulamıyordu.

We can assume so much about the diet of Spinosaurus because its fossilised teeth are commonly found with the remains of the giant sawfish.
Spinosaurusun beslenme düzenini tahmin edebiliyoruz çünkü fosilleşmiş dişleri, genelde dev testerebalıklarının kalıntılarında bulundu.

Their fossilised bodies, shells and skeletons… form the limestone and chalk that now covers huge tracts… of Asia, Europe and the Americas.
Onların fosilleşen vücutları, kabukları ve iskeletleri şu anki Asya, Avrupa ve Amerika kıtalarını kaplayan kalker ve tebeşir taşlarını oluşturdu.

With the remains of the giant sawfish. because its fossilised teeth are commonly found We can assume so much about the diet of Spinosaurus.
Spinosaurusun beslenme düzenini tahmin edebiliyoruz… çünkü fosilleşmiş dişleri, genelde… dev testerebalıklarının kalıntılarında bulundu.

The fossilised remains of this particular specimen are so well preserved that remnants of skin still cover bumpy armour plates along the dinosaur's skull.
Bu özel türün fosilleşmiş kalıntıları o kadar iyi korunmuş ki, deri parçaları hala dinozorun kafatası boyunca tümsekli zırh tabakalarını kaplıyor.

One evening picking through the bones on his dinner plate, Darwin realised that they were uncannily similar to the giant fossilised bones he would been digging out of the ground.
Bir akşam, yemek tabağında kemikleri topladığında, Darwin, onların zeminden kazıp çıkardığı dev fosilleşmiş kemiklerle esrarengiz biçimde benzer olduğunu fark etti.

And more recently, we discovered that the fossilised remains of plants and animals, coal and oil, could become major sources of energy.
Ve daha yakın zamanda, bitkilerden ve hayvanlardan oluşan fosilleşmiş kalıntıların, kömürün ve petrolün başlıca enerji kaynakları olabileceğini bulduk.

You wander through the fossilised town, the intact white stones of the restored facades, the petrified dustbins, the vacant chairs where concierges once sat;
Fosilleşmiş şehirde dolaşıyor yenilenmiş bina cephelerinin el değmemiş beyaz taşları put gibi duran çöp tenekeleri, bir zamanlar kapıcıların oturduğu boş koltuklar.

NASA scientists are excited over recent findings by the Mars Rover of fossilised organic compounds on the surface that indicate at some time in the past there may have been life on the red planet.
NASA bilim adamları, Mars Gezgininin kızıl gezegenin yüzeyinde geçmişte bir ara yaşam olmuş olabileceğini işaret eden fosilleşmiş organik bileşikler bulmasından ötürü heyecanlı.